top of page

'50 Dakikalık' Komedi Kariyerim

Amerika'da stand-up yapmaya başlamıştım.

'Open Mic' adı verilen barlarda,

Sahneye çıkıp 5 dakikada dinleyiciyi güldürmek gereken bir konsept.


9 kere sahneye çıktım.

Özellikle son ikisi çok başarılı geçmişti.

Çok heyecanlı ve bir o kadar da hevesliydim.


10. gösterimde, izleyicilerde tanınan bir komedyen olduğunu gördüm.

Sahneye çıktım.

En iyi şakalarımı seçmiştim.

Sadece 5 dakikam vardı.


O 5 dakika boyunca,

Kimse kıkırdamadı bile.

İnanılmaz bir hayal kırıklığı.

Başarısızlık.

O kadar utandım ki.


Şaşkınlığım, utancım yüzüme vurmuştu.

Sahnede durduğum her saniye,

Bir öncekinden daha kötüye gidiyordu.


Gösteri bitti.

Bir sandalyeye oturdum.

Titriyordum.


Sonraki 3 ay boyunca ne gösteri yaptım,

Ne de şaka yazdım.

Hatta komedi izlemeyi de bıraktım.


Kendime gelince bir değerlendirme yaptım.

Evet, tekrar deneyebilirdim.

Stand-up'ı Amerika'da yapmak imkansız bir görev değildi.

Ama çok fazla çaba ve efor gerektiriyordu.

Amerikan kültürünü öğrenmem, yeni şakalar yazmam, barlarda o şakaları denemem lazımdı.


Tüm bu efora değecek miydi?

Benim için bu alan o derece anlamlı mıydı?

Bir sonraki 'düşüş' anımda ayağa kalkmam için motive olabilecek miydim?


İşte bu yüzden...

Pes ettim.


Ve o pes anından sadece 1 ay sonra...

LinkedIn'de yazı yazmaya başladım.

Ardından kitabımı yazmaya...


Evet, yine çok efor gerektirecekti bunlar.

Ama benim için daha anlamlı olacak,

'Düşüş' anında beni tekrar denemem için motive edecekti.


Demek istediğim şu ki...

Aslında hayatta her zaman 'pes etmemek' gerekmiyor.

Sana göre yanlış alanlarda 'pes etmelisin' ki

Doğru alanlarda yükselebilesin...


bottom of page